Fine-dining restoranlar, kaliteli malzemelerle yapılan ve usta şeflerin elinden çıkan yemeklerin sunulduğu; menüleri, ambiyansı ve mimarisi özenle oluşturulmuş lüks restoranlardır. “İyi Yemek” anlamına gelen bu hizmeti veren restoranlar aslında sadece iyi yemek değil, konuklarına unutulmaz bir deneyim yaşatırlar.
Aslında tarihi 1700’lerin Fransa’sına dayanan fine-dining olgusu, günümüzde olağanüstü yemek deneyimi yaşamak isteyenlerin ilgisi arttıkça sık duyulur oldu.
Bu restoranlar konuklarına tadım menüsü sunarlar. Rezervasyonla çalışırlar, hatta aylar öncesinden yer ayırtmanız gerekir. Pahalı ve sofistikedirler. Çatalından menü kartına kadar özenli ve farklı sunumlara sahiptirler. Kimisi Alice masalının içine alır sizi, kimisi bir kasabanın yaşamını sunar, kimisi her yemekte farklı müzik, farklı ışık, farklı mizansen yaratarak müşterilerine bulundukları mekanları unutturur. Yani sadece yemek yemez, bir hikâye yaşar, bir deneyim sahibi olur ya da bir kültür tanırsınız.
Dünyanın En İyi Restoranları
Tabi hal böyle olunca dünyadaki en iyi restoranları seçmek gerekir. Bu işi de İngiliz “Restaurant” dergisi 2002 yılından beri yapıyor ve her yıl dünyanın en iyi 50 restoranını seçiyor. İsimler https://www.theworlds50best.com/ internet sitesinde yayınlanıyor. Maalesef bugüne kadar bu listede bir Türk restoranı yer alamadı.
Gelin geride bıraktığımız yılın ilk 3’üne birlikte bakalım.
Geranium: Kopenhag’da bulunan restoran 2016 yılında 3 Michelin Yıldızı, 2018’de “Art of Hospitalitiy” ve 2022 yılında “Dünyanın En İyi 50 Restoranı” listesinde birinci oldu.
Şef Rasmus Kofoed ve someliyer Søren Ledet’in kurduğu restoran, ulusal futbol stadyumuna bitişik konumda hatta mutfağından yeşil saha görülebiliyor.
5 yıl önce kırmızı et yemeyi bırakan şef Rasmus Kofoed, Geranium’un menüsünü deniz ürünleri, taze İskandinav sebzeleri ve özel soslarla oluşturdu. Örneğin tadım menülerinden biri 20 tabaktan oluşuyor ve sunum üç saat sürüyor. Her sunumla birlikte konuklara tabağın kendisi ve hikâyesi anlatılıyor.
Central: Virgilio Martínez ve Pía León’un kurduğu restoran Peru’nun başkenti Lima’da yer alıyor. Şefler yaptıkları işi natürel, Latin Amerikalı ve son derece misafirperver olarak tanımlıyor; gelen konukların kendilerini evlerinde hissettiklerini de ekliyorlar.
And Dağları, Amazon ve Okyanus’un getirdiği olağanüstü biyo-çeşitliliğe sahip bölgenin tüm ürünlerini modern sunumlarla tatmak mümkün. Tadım menüsü deneyimi 4 ila 5 saat sürmekte ve sadece 40 kişilik kontenjanları var. Ekibin amacı hiç denenmemiş yemeklerin insanlara tanıdık gelmesini sağlamak.
Kaktüs meyvesinden kakao bitkisine, yerel tohumlardan deniz ürünlerine uzanan geniş malzeme yelpazesine sahip olan restoran ekibi sürdürülebilir gastronomiyi kalpten hayata geçiriyor.
Disfrutar: Bu İspanyolca kelimenin anlamı “keyif alın”; ben bunu “afiyetle” diye çevirmeyi tercih ederim. Efsane restoran “El Bulli” kapandıktan sonra orada çalışan 3 şef; Oriol Castro, Mateu Casañas ve Eduard Xatruch, 2014 yılında Disfrutar’ı açtılar.
Burası, Barcelona’nın mimari açıdan şaşırtıcı ve sıra dışı Eixample semtinde; şaşırtıcı ve sıra dışı yeme deneyimleri sunan bir restoran. Oldukça Akdenizli olan mekânın iç dizaynı seramiklerle tamamlanmış. Görülebilir konumda olan mutfaktaki hummalı çalışma müşterilerce izlenebiliyor.
Şefler Akdeniz mutfağının en iyisini sunduklarını belirtiyorlar ve sadece 2022’nin en iyi üçüncü restoranı değil; 2018’den beri 2 Michelin yıldızı ve dalında onlarca ödül kazandılar. Böyle popüler bir restoranda deneyim yaşamak isteyenler de yaklaşık 1 yıl önceden rezervasyon yaptırmak zorunda kalıyorlar.
Evet, gastronomi meraklısı iseniz ve yolunuz bahsedilen şehirlerden geçecek olursa bu restoranları bir yere not edin derim. Umarım Dünyanın En İyi 50 Restoranı Listesinde önümüzdeki yıllarda bir Türk markasını da görür ve hep birlikte gurur duyarız.
Afiyetle…