Çoğumuzun belki de yalnızca yanından geçerken dikkatini çeken veya ünlü Plakçılar Çarşısı‘nın ün hikayeleriyle tanıdığı İMÇ yani İstanbul Manifaturacılar Çarşısının aslında Türk Modern Mimarlığı tarihi içinde çok önemli bir yeri var.
İMÇ, 40.000 metrekare taban alanına sahip, altı büyük bloktan oluşan bir yapılar grubu. Tarihi yarımada üzerinde Unkapanı semtinde kritik bir bölgede, Süleymaniye Külliyesi ve Bozdoğan Su Kemeri gibi önemli tarihi yapılar arasında yer alıyor. Bu sürecin başlangıcı 1958 yılına dayanıyor, o yıl İstanbul Manifaturacılar ve Kumaşçılar Çarşı Kooperatifi’nin talebiyle bölgede “Mevzi İmar Planı” yarışmasının açılmasıyla başlıyor ve Cihat Fındıkoğlu’nun yarışmayı kazanmasıyla devam ediyor. Ardından süreci, 1959 yılında davetli mimari proje yarışmasının açılması izliyor ve bu yarışmayı sonradan adlarını özellikle Türk modern mimarlığı denilince sıkça duyacağımız değerli mimarlar Doğan Tekeli, Sami Sisa ve Metin Hepgüler’in aralarında bulunduğu SİTE Mimarlık Grubu kazanıyor. Yarışmayı kazanan bu proje 1961-1967 yılları arasında uygulanıyor.
Yapı hem geleneksel ögelere vurgu yapan hem de modernist üsluba sahip bir yapı. Süleymaniye Külliyesi ile kurduğu güçlü ve aynı zamanda da mütevazi ilişki ise ön plana çıkan özelliklerinden biri. Yapının mimarlarının da dile getirdiği gibi aslında arazinin tarihi dokusunun ağırlığı tasarım sürecinde zorlayıcı etkenlerden biri olarak ortaya çıkmış ve özellikle hemen yanında bulunan Süleymaniye Külliyesi’yle saygılı bir ilişki kurup inşa edilecek olan yapının bu tarihi dokunun önüne geçmeden arka planda kalması ve mütevazi bir tavır geliştirmesi istenmiş, yarışmayı kazanan bu projede de bu durum güzel bir şekilde çözülmüş gibi görünüyor. Çok büyük bir alan kaplamasına ve eğimli bir alanda bulunuyor olmasına rağmen araziye yerleşimiyle, insan dostu olarak tanımlayabileceğimiz, içerisinde dolaşması oldukça rahat olan, bir uçtan bir uca kolaylıkla yürünebilen akıllıca tasarlanmış bir yapı. İçerisindeki avlularla ve açık alanlarıyla fraklı manzara noktaları yaratan, güzel ışık alan bir yapı. Modernist bir üslup sergiliyor olmasının yanı sıra arastalar, bedestenler ve hanlardan aldığı ilham da açıkça görülebiliyor. Tıpkı bulunduğu bölgede de yoğun bir şekilde yer alan Osmanlı ve Bizans çarşılarının ara kesiti gibi bir tavır sergilemiş oluyor ve böylelikle çevresindeki kültürel çevreyle de güzel ve anlamlı bir ilişki kurmuş oluyor. Eski çarşı kültürümüzden ilham alan modern bir alışveriş merkezi gibi olarak da tanımlanabiliyor. Hemen önünden yürürken cephelerde dikkat çeken balkonların ise ünlü mimar Behruz Çinici’nin önerisiyle eklendiği söyleniyor, bu şekilde yapının insan ölçeğiyle daha da uyumlu bir hale gelmesi amaçlanıyor. Yapının neredeyse her yerini kaplamış olan sanat eserleri ise bir başka önemli konu. Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan Kuzgun Acar’a kadar birçok değerli sanatçımızın eserleri adeta yapı içerisine işlenmiş halde. En üst kotta yer alan cephede duran Kuzgun Acar’ın Kuşlar heykeli adeta yapıyla bütünleşmiş. Doğan Tekeli’nin belirttiği gibi, özellikle 1960’lı yıllar ve sonrasında Türkiye’de sanatçıların ve bazı siyasilerin de etkisiyle devlet yapılarına sanat konulmasıyla ile ilgili bir kanun ya da bir yönetmelik çıkmış, bu anlamda tüm devlet yapılarına yönetmelik gereği yapı maliyetinin % 2’si kadar sanat eserinin konulması kesinleştirilmiş. İMÇ örneğinde de bunu görüyoruz. Günümüzde İMÇ’yle ilgili olarak ön plana çıkan tartışma konularından biri; bu büyüklükte alan kaplayan böyle bir yapıyı tarihi yarımadada, kritik bir bölgede inşa edebilir miydik ya da etmeli miydik. Bu halen süren bir tartışma konusu. Yine de dönemin şartları da düşünüldüğünde yapının bulunduğu alana yerleşme biçimiyle, üslubuyla ve hikayesiyle önemi yadsınamaz.
Günümüzde maalesef özellikle modern mimarlık mirası yapılarımıza gerekli önem verilmiyor ve bazıları yok olma tehlikesi yaşıyor. Umarız İMÇ de bu yapıların karşılaştığı durumla karşılaşmaz ve içerisinde birçok hikâye barındıran bu özel yapıya gereken önem verilebilir.