We Need to Talk About Kevin (Kevin Hakkında Konuşmalıyız)
Yönetmen: Lynne Ramsay
Oyuncular: | Tilda Swinton, John C. Reilly, Ezra Miller… |
Tür: | Dram, Gerilim |
Ülke: | ABD, İngiltere |
Yazan: Lynne Ramsay- Rory Stewart Kinnear ve Lionel Shriver (kitap)
Eva, Kevin’a hamile kaldığı gençlik yıllarında bütün kariyer planlarını ve hedeflerini bir kenara koyarak çocuğunu dünyaya getirmeye karar verir. Fakat annenin oğlu için hayatından yaptığı bu fedakarlık maalesef Kevin’in çocukluk yıllarından itibaren başlayarak hayatlarını ters yönde etkilemeye başlar. Kevin 15 yaşına geldiğindeyse lisedeki çete gruplarıyla takılmaya başlar ve hiç kimsenin hoş görmeyeceği olaylara karışır.
Eva oğlunun hatalarından dolayı derin sorumluluk ve suçluluk duyarak, nerede yanlış yaptığını sorgulamaya başlar. Bu arada Kevin’in ayrıldığı babası ile yeniden iletişime geçmek durumundadır…
Hollywood sinemasında katiller, caniler, sapıklar ve tabi ki bu tip insanların yanında yer alan diğer insanların hikayeleri (hele ki ailelerinden biriyle ilgili olanlar) çokça iş yapar, bunu hepimiz biliriz. Ancak Kevin Hakkında Konuşmalıyız tüm bu temaları içinde barındırırken aynı zamanda da bu temaların çok dışında bir film. Çünkü annelik ve çocukluk rollerini şiddet temasıyla besleyen bir senaryoya ve bunu destekleyen farklı ve muhteşem bir kurguya sahip. Eğer Freud yaşasaydı ve bu filmi izleseydi olası dvd kapağına yazılabilecek şu sözleri söylerdi “Yıllardır anlatmak istediklerimi tek kelime ile mükemmel anlatmış”. We need to talk about Kevin (Kevin Hakkında konuşmalıyız) yazarı Lionel Shriver daha doğrusu 15 yaşında daha erkeksi olsun diye esas adını değiştiren Margaret Ann, romanlarındaki karakterler hakkında en başta şunu söyleyen bir insan “Sevilmesi zor karakterler yaratmayı tercih ediyorum.’’ Hakkında Konuşmalıyız annelik güdüsü üzerine yazılmış ve hararetli tartışmalara yol açan bir kitap. Annelik gibi kutsal atfedilen bir duyguya bu kadar sert bir eleştirinin getirilmesi başlı başına bir cesaret konusu. Tabi eleştiri içeriden geldiği için daha farklı bir yaklaşımla karşılaştığı kesin.
Filmin başrolündeki Tilda Swinton, muhteşem bir performans sergiliyor ki rolü oynadığını düşünmeden direkt Eva olduğunu düşünüyoruz. Karşısında oynayan evin asi çocuğu, hatta yer yer rock star edalarıyla dikkat çeken Kevin karakteri, yani Ezra Miller! Gençlik zamanına hayat veren Ezra Miller yüz ve vücut hatlarının Swinton’a benzemesinin yanı sıra psikopat ama bir o kadar da feminen tavırlarını çok iyi yansıtıyor. Kevin’la iyi anlaşıyor gibi gözüken baba Franklin(John C.Reilly) karakteri ise evde önemli kararları alan bir rolle karşımızda. Ancak kararların uygulama kısımlarında seyirci olmayı tercih eden Franklin bu konuda Eva’yı yalnız başına bırakıyor. Baba rolünün burada bireyci olduğunu anlayabiliriz. Tıpkı Amerikan toplumunun bir prototipi gibi (Bahçede Kevin’la ok talimleri yaptıklarında onunla ilgilenmesi ancak evin içinde girdiğinde cool bir tavra bürünüp tüm sorumluluğu Eva’ya yüklemesi buna en iyi örnek). Kevin Hakkında Konuşmalıyız filmi için önemli üç karakter(ki bu film için omurga görevinde) anne-baba-çocuk üçlüsü oyunculuk açısında çok doğru tercihlerle karşımızda.
Filmin açılış sahnesi kırmızı. Eva (Tilda Swinton)’ nın Amerika’da ve İspanya’da farklı mekân ve zamanlarda kurgulanmış ağır sahneleri ve western filmlerinde rastladığımız müzikleriyle ağır ağır ilerliyor. Aslında yönetmen Lynne Ramsay’ın yaratmak istediği atmosfer terör-korku-ölüm; seks-heyecan-aşk başlıklarıyla (kırmızı olmasının da temel nedeni bu) karşımıza çıkıyor. Bu duruma paralel olarak izleyicide uyandırmak istenilen soru işaretlerinden en büyüğü: Aile nedir?
Nefret duygusu kızgınlık ve öfkenin aksine sürekli varolduğu için Kevin’da da bu mevcut. Sürekli nefret duygusu ile anneye olan Oedipus kompleksinin getirdiği libidal bağlılık arasında gidip gelen Kevin-Eva ilişkisi filmin son saniyesine kadar bir gerilim oluşturuyor.
Aralarındaki iletişim-sizlik o kadar gerilimli ki mesela; Kevin 4-5 yaşlarına dek altı bezli dolaşıyor. Bunun nedeni tabi ki de yalnızca annenin ilgisizliği değil. Çocukların bu dönemlerinde dışkılarını kendilerinden bir parça olarak görmeleri çok olasıdır. Aslında küçük Kevin, annesine inadın yanı sıra bu düşüncede hareket eder. Çünkü Freud’a göre 3-5 yaşına kadar süren penis(fallus) dönemi ile anneye olan aşırı cinsel eğilim(libido) çocukta karmaşıklığa yol açar. Mesela çocukların sürekli anneyle ve babayla beraber yatma isteği de bundan kaynaklanır.
Çocukluk döneminden sonraki dönem ise; ergenlik dönemi. Çocukken bile ‘’baş belası’’ olan Kevin, ergenlik döneminde babaya karşı olan tutumunu hafifletip, daha güçlü rakip olduğunu kabul ederek bir nevi yenilgiyi kabul etmiştir diyebiliriz. Ancak bunun temel nedeninin aslında babanın iradesiz ve baskın olmayan karakterinden ‘’etkin bir baba’’ olamaması durumundan fayladalanan Kevin, Ok’çuluğa merak sarar. Ok filmde gizlice sıkıştırılmış çok büyük silahlardır. Bu kadar detaylı ok atma sahnelerine yer verilmesi, Kevin’in sadece babayla olan iletişim kurmuş gibi yapması durumu değil, aynı zamanda izleyiciyi büyük finale, felakete hazırlamasıdır. Ancak Kevin için silah, ok fark etmez. Eğer insanın içinde bastırılmış şiddet eğilimi varsa bunu her türlü yapabilir. Mesela lavabo öğütücüsüne tavşanı atması ya da kardeşine zarar versin diye kimyasal temizleyicileri koydukları kilitli dolabı açık bırakması şiddetin ortaya çıktığı başka formda silahlardı.
Kevin, giderek toplumsal ve ahlaki normların dışına çıkmakta ve bu konuda annesi Eva’nın elinden hiçbir şey gelmemektedir. Filmde Eva’nın, Kevin’a karşı küçük kız kızını korumacı tavrı net bir biçimde görülmektedir. Eva’nın bu ve benzeri hareketlerini çok büyük fazla bulan Franklin, filmin sonlarına doğru boşanmak istediğini açıklar. Eva bu durum karşısında oldukça sarsılır ancak bu karar karşısında Eva’dan daha kötü durumda olan biri daha var: Kevin! Kevin’ın annesinden ayrılacağı korkusunu yaşaması ve bütün bunların sebebini kendisi olarak görmesi sonun başlangıcını hazırlıyor ve anneyi tamamen kaybetmemek için kitlesel bir şiddet yolunu seçtiriyor.
Aile içindeki annenin kız olsun erkek olsun ayırt etmeden çocuğunun kaderinde ve seçimlerinde oynadığı büyük rolü sorgulayan Kevin Hakkında Konuşmalıyız; öbür yandan da insanın içindeki kötülüğün nedenini arıyor, buluyor ve sergiliyor. Filmin isminde yalnızca Kevin geçse de aslında esas olan bir diğer karakter de anne. Eva özgür ruhlu bir kadın, bir yazar. Ama aşık olana dek! Eva için aşık olmak çok keyifli ve güzel bir duyguyken ve hiçbir tutumunda değişiklik yaratmazken hamile kalmak ve bunun sonucunda da statü değiştirmek onun için tam bir depresyon nedeni. Eva’nın hamile kalması; yaşadığı hayattan vazgeçmesi, bambaşka bir hayat kurması, kariyerinden ve yaşadığı şehirden vazgeçmesi demek çünkü. Üstelik gelen çocuk (Kevin) bu denli köklü değişiklikler yaratırken, Eva anne olmaya ve anneliğin getirilerine hiç hazır değildir. Bu da yetmezmiş gibi gelen Kevin zor bir çocuktur ve Eva bu sebeplerden ve bunun gibi birçok haklı(!) sebepten ötürü Kevin’a sevgi gösteremez,anne olarak yapması gereken hiçbir şeyi yapamaz. Bunun sonucunda ise; Kevin’ı büyük bir kaosa ve sonrasında da büyük bir felakete sürükler.
Filmi izlerken toplumsal rollerin, Amerikanvari birkaç temanın (ki buna bir takım kimseler Amerikan Rüyası der) ve en önemlisi de ailenin ön planda olması sebebiyle birazcık Amerikan Güzeli kıvamında olduğu kanaatine varmadım değil. Ancak bu iki film arasındaki en büyük ayıraç; Amerikan Güzeli’nin senaryosunun, Kevin Hakkında Konuşmalıyız’ın ise yönetmenliğinin gücüdür.
Özetle; Kevin Hakkında Konuşmalıyız’da güven duygusunun eksikliği, yabancılaşma, anlamsızlık ve feminizm gibi vurgulara da yer vermiş yönetmen Lynne Ramsay. Film konusu itibariyle ciddi ve güncel konulardan birine parmak basıyor: Ailenin çocukta önemi.