Kotor Kalesi 9. yüzyıl ile 15. yüzyıl arasında Kotor’u işgallerden korumak amacıyla inşa edilmiştir. 1420’den 1944’e kadar içinde Osmanlı kuşatması dahil olmak üzere sürekli saldırı ve işgallere, depremlere bir şekilde dayanarak günümüze gelmiştir.
Orta çağ mimari özelliklerini yansıtan kale eşsiz manzaraya sahip bir konumdadır. 280 metre yükseklikte bulunan kale, Kotor’un manzarasını görebilmek için 1355 basamak çıkmak gerekiyor. Kotor Kalesi’nin bir parçası olan surlar 4,5 kilometre uzunluğundadır. Kale duvarları ise 16 metre genişliğe ve 20 metre yüksekliğe sahiptir.
Kaleye çıkarken 1518 yılından kalma Meryem Ana Kilisesi, kale içindeki Aziz Nikola Kilisesi de ziyaret edilebilmektedir. Orta çağ Kotor kentini (daha sonra “Cattaro la veneziana” olarak adlandırılır) koruyan bütünleşmiş bir tarihi sur sistemidir. Askeri yapıları ağırlıklı olarak Venedik‘in, bunun yanı sıra İlirya, Bizantion ve Avusturya‘nın da mimari sistemlerini içermektedir. Eski şehir ve doğal çevresi ile birlikte, surlar 1979’da Kotor Dünya Mirası olarak listelenmiştir ve Karadağ’daki bu tür kültürel öneme sahip tek bölgeyi temsil etmektedir. Meydandaki Saat Kulesi barok ve gotik tarz karışımı yaklaşımla inşa edilmiş. Rektörün Sarayı mutlaka görülmeli. Napolyon’un Tiaytrosu keza, bugünlerde bir hotel girişi. Rönesans tarzında, tanınmış ailelerinden Pima ailesine ait bir yapı.
Yılbaşı kutlamalarında da hayli iddialı olan, yıl içinde düzenlenilen festivalleri ile ilgi çeken, Kotor fiyordundaki bu özel yapı cruise gemilerinin de önemli duraklarından olup, bugün ile geçmişi anda yaşatan, orjinalliğini koruyan ender yerlerden… Binalarındaki kabartmalar, kapı üstündeki semboller, iç içe geçmiş yapıları ile tam bir tarih ve sanat şöleni sunmakta, kale altındaki dehliz tüneli, cadılıkla ilgili hikayeleri ve kedileri de ilgi çekici noktalarından. Deniz kapısının üstündeki yazısı manidar ‘Bizim olmayanı istemeyiz, bizim olanı da başkasına vermeyiz!’
Kotor Katedrali şehrin koruyucusu olan Aziz Tryphon adına yapılmış, hikayesi ilginç; İstanbul’da yaşamış ve burada vefat etmiş, naaşı çıkan fırtına yüzünden sığınmak amaçlı kalede kalınca yer olarak burası seçilmiş. Scuda Nehri’nin üzerindeki Kampana Kulesi’nin atmosferi ayrı bir özellik taşır.
Vizesiz ulaşımı ile son yıllarda Türkiye’nin gözdesi olan, iki ülkenin Osmanlı’dan gelen alış verişi, Karadağ’ı Balkan-Türk benzerliği noktasında aşinalığın olması daha cazip noktaya taşımış durumda…
Devrim DAYIOĞLU