Biz Türklerin bidiğimiz ismiyle hindinin öyküsü aslında çok uzak bir medeniyet olan, Mezoamerika’da kurulan, kökleri günümüzden yaklaşık 12.000 yıl öncesine kadar uzanan Maya Uygarlığıyla birlikte başlamıştır desem? Haydi gelin bu vahşi ve egzotik kuşun ehlileştirilip, sofralara gelene kadarki destansı yolculuğuna hep birlikte tanık olalım.
Bugün yediğimiz hindilerin ilk evcilleştirilmesi yaklaşık 2 bin yıl öncesine dayanıyor. E anavatanı Orta Amerika demiştik. 2012’de yapılan bir çalışmayla Guatemala’nın El Mirador şehrinde bulunan Antik Maya Uygarlığına ait olan devasa ve taştan yapılmış “Jaguar Pençesi Tapınağında” toplamda 7 adet meleagris gallopavonun (hindi) kemiklerine rastlıyoruz. Hindinin doğal yetiştiği ortamı olan Meksika’dan yüzlerce kilometre uzaklıkta bulunan kemiklerden de anlıyoruz ki bu egzotik kuş zamanının bir ticaret ürünü olarak kabul görüyor. Tapınakta bulunması bize aynı zamanda bu kuşun dini ritüellerde kullanıldığının da bir göstergesi. Bizim kuşun yakın akrabası olan benekli hindinin Maya elyazmalarında ve tapnak duvarlarında olduğunu biliyoruz. Belki de rahiplerin ve aristokrasinin adak yemeği olarak kullanılıyordu. Yemek tarihçisi olan Andrew F. Smith’e göre Meksika’da hindiler tüccarlar tarafından Aztek imparatoruna güvenli yolculukları karşılığında bir haraç olarak veriliyor ve adak hayvanı olarak kullanılıyor. Hindi, bir veba ve arınma tanrısı olan “mücevherli kuş” Chalchiuhtotolin olarak tanrılaştırılıyor. Gel gelelim bu kuşun serüveni henüz yeni başlıyor.
TURKEY Mİ?
Şimdi sizi 12.000 yıl kadar olmasa da birazcık geri götürelim ve MS. 8. yüzyıla doğru kısa bir zaman yolculuğna çıkalım. Yolculuğumuza ilk önce “turkey” kelimesinin etimolojisine üstünkörü bir dalışla başlayalım. İlk kez “Türk” kelimesinin geçtiği, Moğolistan’ın Orhun vadisinde bulunan Göktürk Yazıtlarının önünde, bu yolculukta ihtiyacımız olacağını düşündüğüm derin bir nefes alalım. Turkey kelimesi esasen Orta Çağ Latincesinde geçen “Turchia, Turquia” yani; Türklerin yaşadığı topraklar anlamına gelen kelimelerin devşirilmesiyle günümüz İngilizcesinde kullanılmaya başlıyor. Osmanlı imparatorluğu, gayriosmanlı tarafından genel hitabet şekliyle o zamanlar “Turkey” ya da “Türk İmparatorluğu” olarak anılıyor. “Osmanlı döneminde, Türkiye mi vardı? Lan Bırak!” diyenlere selam olması adına bu ön giriş yeterince tatmin edici olmuştur umarım. Hatta daha da ileri gidiyor ve bahsi arttırıyorum. Yazılmasının tahminen en geç 1597’yi bulduğu, William Shakespeare’in Henry IV. oyununda da “turkey-cock” terimiyle karşılaşıyoruz. The Oxford English Dictionary’nin yazılı beyanına göre “turkey-cock” teriminin en erken kullanımının 1540’larda; diğer bir erken dönem sözlüğü olan, 1606’da Paris’te yayımlanan “The Nomenclator of Junius” da terimin kullanıldığını doğruluyor. İngilzcede ilk turkey-ki o zamanlar “turkye” olarak karşımıza çıkıyor- kelimesini İngiliz Edebiyatının babalarından ve İngilizlerin ilk büyük şairi olan Geoffrey Chaucer tarafından 1369’da yayınladığı “The Book of the Duchess” kitabında kullanıyor. Yani işin özü 14. Yüzyıldan beri turkey kelimesi açık ve seçik bir şeklide kullanılmakta.
AVRUPA’YA GELİŞİ
16. Yüzyıl’da Cenevizli kaptan ve kaşif Kristof Kolomb “Yeni Dünyayı” (Amerika) keşfetmesiyle, Avrupa’nın bir çok yeni ürünle tanışmasına ön ayak oluyor. Bunlardan en önemlileri şüphesiz domates, mısır ve tabii ki baş kahramanımız hindi. İlk durağı İspanya oluyor bizim kuşun. Ardından tarihler 1541’i gösterirken İngiltere’ye giriş yapıyor. O günlerde Osmanlı İmparatorluğu zirve günlerini yaşarken, İngilizlerin yeni tanıştıkları bütün egzotik ithal ürünlerin önüne “Turkish” ibaresini yapıştırması çok olağan bir durum. Örneğin; mısıra “Turkish Wheat” (Türk buğdayı) , balkabağına ise “Turkish Cucumber” (Türk salatalığı) diye hitap ediyorlar. Bu iki ürünün de Amerikan menşeli olmasına rağmen. Erken küreselleşmenin ilk ürünlerinden olan hindiyi, belki bir zamanlar Afrika’dan ithal edilen ve Türkiye üzerinden Avrupalılarla buluşan beç tavuğuna benzetmiş olacaklar ki bu sıradışı Amerikan kuşuna hemen Turkish ibaresini vakit kaybetmeden yapıştırıveriyor Avrupalı kardeşlerimiz. Tıpkı Osmanlı üzerinden gelen diğer bütün ürünlere yaptıkları gibi. Velhasıl kelam bizim dilimize hindi olarak yerleşmesi ise yine Kolomb’un Amerika’da karşılaştığı yerlilere “indios” (Hindistanlılar) demesiyle vuku buluyor. Fransızlar da önceleri hindiye, “coq d’inde” (Hindistan horozu) veya “poulet d’inde” (Hindistan tavuğu) demeye başlıyorlar. Bu kelimeler zamanla devşiriliyor ve “dinde” olarak dile yerleşiyor. Kanımca dilimizdeki bir çok sözcüğü fransızcadan ithal ettiğimiz gibi dinde’yi de alıp “hindi” olarak lugatımıza katıyoruz efendim.
SOFRALARA GİRİŞİ
Tarihte ilk kez hindiyi ziyafet sofralarına katan İngiliz kralı Henry VIII. Oluyor. Hindinin cazibesi sadece bayram ve festival masalarını dolduracak kadar büyük olması değil aynı zamanda kraliyetin bir diğer favori egzotik kuşu olan tavus kuşundan daha az lifli ve daha lezzetli olmasından kaynaklanıyor. Aristokratların sofralarını kuğu, tavus kuşu ve domuz kafaları süslerken, mütevazı hanelerde daha ucuz ve bulunabilir olan tavuk, kaz veya güvercin tüketiliyor.19. Yüzyılda çalışan orta sınıf bir aile kutlama yemeğinde bir kuş yemeyi tercih edecekse bu genelde kaz oluyor. Geçen yüzyıllardan sonra ve 2. Dünya Savaşının sonlarına tekabül eden zamanlarda, hindi, yeni çitçilik ve hayvancılık tekniklerinin gelişmesiyle, yetiştirme maliyetleri düşüyor, ucuzlayarak sadece zenginlerin tükettiği bir ürün olmaktan çıkıp halk sofralarındaki yerini ivedilikle alıyor. Geleneksel Noel yemeği olması ise Charles Dickens’ın 1843 tarihli romanı “A Christmas Carol” kitabında Noel akşamı masada hindiye yer vermesiyle ölümsüzleşiyor. Ve gelelim Thanksgivinge. Amerikalıların her yıl kasım ayının son perşembesi kutladığı Şükran Gününün -gayriresmi ismi hindi günüdür- vazgeçilmezi olması ise hırslı bir Amerikalı dergi editörü olan Sarah Josepha Hale’dir. Şükran günü kutlamalarının ilk savunucularından olan Hale, Abraham Lincoln’ü 1863’te iç savaş tarafından parçalanmış bir ülkede “barışı, uyumu, huzuru ve birliği” yeniden sağlamak için bir ulusal bayram yapmak için ikna ediyor. Her ne kadar 1941’e kadar resmileştirilmese de kutlayana mani olunmuyor. Hale, bu özel günü kutlamak için bir kutlama yemeği menüsü öneriyor; Ev yapımı bal kabağı turtası, gravy sos ve tabii ki hindi. Bizde ise yılbaşı yemeği olarak tercih edilmesinin yanı sıra yüksek protein içerdiği için sporcular tarafından tüketilmesi makbul görülüyor. Sancılı bir seneyi geride bırakırken 2023’ün herkese sağlık, mutluluk ve huzur getirmesi dileğiyle efendim. Bol hindili sofralarınız olsun.